Mustafa Kemal’in Atatürk olmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri, okul sıralarından başlayarak son nefesini verinceye kadar sürdürdüğü okuma tutkusudur.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün bu tutkusu nedeniyle gözlerinde oluşan rahatsızlığı bakın nasıl anlatıyor:
“Okumayı çok severdi. Zengin bir kütüphanesi vardı. Okuması da çalışması gibiydi. Eline aldığı kitabı eğer ilginç bulduysa, bitirmeden bırakmazdı. Bir gezi dönüşü, sabahleyin trenden iner inmez Köşk’e çıktım. Hizmetine bakanlara ne durumda olduğunu sorduğumda “İki gün iki gecedir kitap okuyor” dediler.
İzin alıp yanına girdiğimde konuşmasına “Elime bir tarih kitabı geçti, bilmem ne zamandır okuyorum” diyerek başladı. “Yorulmadınız mı Paşam, diye sorduğumda” “Hayır. Yalnız gözlerim yaşarıyor.
Onun da çaresini buldum. Birkaç metre tülbent aldırdım, gördüğün gibi parça parça kestirdim; ara sıra bunlarla gözlerimi kuruluyorum” dedi.
★★★
Kütüphanecisi Nuri Ulusu da Atatürk’ün okuma tutkusunu anlatırken şu anısını paylaşır:
“Yine böyle dalgın dalgın okurken, Moskova Elçimiz Vasıf Çınar Beyefendi salona geldi. Atatürk’ü her zamanki haliyle görünce dayanamayarak “Paşam, Paşam, bu denli tarih okuyarak kafanızı yoruyorsunuz. Siz Samsun’a, Anadolu’ya böyle kitap okuyarak mı çıktınız? Bu sözleri en yakından duyan kişi bendim. Çok şaşırarak, biraz da çekinerek ne olacak, nasıl bir cevap verecek diye beklerken Atatürk, bir anlık beklemeden sonra Vasıf Bey’e doğru yavaşça döndü ve bizim tahminlerimizin tersine sinirle değil, hafifçe gülümseyerek şunları söyledi:
“Vasıf Bey, bizim çocukluğumuz fakirlikle geçte. Elime üç kuruş para geçince bunun mutlaka yarısını kitaba verirdim. O zaman da böyle okurdum. Eğer tersini yapsaydım, ben Atatürk olamazdım. Türkiye’yi bu duruma getiremezdim.”
(Naim Babüroğlu-Tarihin Kıskandığı Lider)
★★★
Bunları neden yazdığıma gelince...
Hafta içinde bir grup iletişim fakültesi öğrencisi ile söyleşideydim.
Gençlerden biri “Başarılı olmanın bir formülü var mı?” diye sorunca, Atatürk’ün okuma tutkusunu anlatarak “Çok okuyun, dünyanın giderek küçüldüğünü görerek en az bir yabancı dili mutlaka iyi öğrenin. Şu ana kadar öğrenmediyseniz, hiç vakit kaybetmeyin ve hemen bu akşam çalışmaya başlayın. Böylece gazetecilik mesleğini dünyanın her tarafında yapabilecek donanım kazanın” dedim.
Laf lafı açtı ve söz, cezaevindeki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na geldi.
Gençlere “Ekrem Bey cezaevinde durmaksızın okuyor. Ayrıca size önerdiğim şeyi yapıyor ve İngilizcesini ilerletmek için harıl harıl çalışıyor” dedim.