Söylediklerini her zaman güncel olarak gördüğümüz Montaigne’in, sıkça kullanılan bir sözüdür:
“Her insanda, tüm insanlığın halleri vardır...”
Benim gibi bu yaklaşımla deneme yazanlar, kendimizden söz ederken, aslında başkalarını da anlatmış olduğumuzu biliyoruz. Bu sözlerimi yalnızca edebiyatın bir türüyle sınırlı tutmuyorum. Elbette ki okuduğumuz bir öykünün ya da bir romanın satırları arasında da kendimizi bulabiliriz. Bir şairin dizeleri, ansızın bizi yüreğimizden vurabilir.
Böyle diyor denemelerinde Montaigne ve Alain’in etkisinde kaldığını belirten İzmirli şair-yazar Avram Ventura...
Ve soruyor:
“Bu yeryüzünde, aynı anda ya da farklı zamanlarda, kaç kişi bir yazarın anlattığı olayları yaşamış, onlar kadar duygulanmış, aynı şeyleri düşünmüştür, kim bilir?..”
★★★
Yazarlar da bu dünyanın, bir başka deyişle insanlık ailesinin bireyleri olduklarına göre, bunu doğal karşılamamız gerekir. Onlar ister yalnızca kendilerini, isterse gözlemlediklerini anlatmış olsunlar, sözleri bize hiç yabancı gelmez.
Kuşkusuz bunun farkına varabilmek için okumak, düşünmek, kısaca kendimizi eğitmek durumundayız.
★★★
Ben insan hallerinden söz ederken, yalnızca duygu, düşünce ve davranışlarımızı değil, paylaştığımız tüm değerlerin bizi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediğini söylemek istiyorum.
Bilinen deyimiyle, aynı gemide olduğumuzu...
★★★
On yedinci yüzyılın ünlü İngiliz şairi John Donne’un, çoğumuzun bildiği ünlü dizelerini anımsayalım:
“İnsan bir ada değildir / bütün de değildir bir başına / anakaranın bir parçası / okyanusun bir damlasıdır (...) bir insanın ölümüyle eksilirim ben / çünkü bir parçasıyım insanlığın / işte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını / çanlar senin için çalıyor...”
Evet, çanlar senin, benim için, hepimiz için çalıyor!
Bu sözler de aslında hiçbirimize yabancı gelmiyor. Ünlü yazar Ernest Hemingway, bu şiirin bir dizesini o muhteşem kitabının adı olarak kullanmıştı: Çanlar Kimin İçin Çalıyor?
★★★
Ayrıca sormak gerekir: Şairin dile getirdiği gibi, hangimiz kendini insanlığın bir parçası olarak görüyor?
Usta öğrencilerine “Gecenin bittiğini ve gündüzün başladığını nasıl anlarız,” diye sormuş. Biri, “Bir köpeği bir kurttan ayırt ettiğimiz zaman,” demiş. Bir diğeri, “İncir ağacını zeytin ağacından ayırabildiğimizde,” diye cevap vermiş.
Öğrenciler soruyu kendilerince yanıtlamaya çalışmışlar; ancak Usta onlara yanıldıklarını belirtince, ondan doğru yanıtı beklemişler. O da öğrencilerinin gözlerine bakarak şunları söylemiş:
“Bir yabancıyı gördüğümüzde, onun da kardeşimiz olduğunu anlayabilirsek, gece bitmiş, gündüz olmuş demektir...”
★★★
Ünlü Rus yazar Aleksandr Soljenitsin, iyi ile kötüyü ayıran çizginin devletlerden ya da siyasal partilerden değil, insan yüreğinin tam ortasından geçtiğini söyler.
Gözlerimizdeki gece karanlığını aydınlatan bir olgunluğa ulaşmamız o denli kolay olmasa gerek! Bu konuda yalnızca düşünsel alanımızı değil, yüreğimizi de eğitmemiz gerekiyor.
Bırakın bir yabancıyı, en yakınımızdaki insana olsun kardeşçe yaklaşamıyor, ona sevginin sıcaklığını yansıtamıyorsak, hayatımızda bir şeyler eksik kalıyor demektir.
Zira hepimiz aynı gemideyiz!