Yıllar önce ziyaretçinin biri, cezaevindeki hükümlü yakınına evde yapılmış bir ekmek getiriyor.
O tarihlerde henüz X-Ray cihazları devreye girmemiş. Görevliler aramaları göz ve elle yapıyorlar. Kontroller sırasında ekmeğin büyüklüğü ve ağırlığından şüphelenen infaz-koruma memurları ortadan kırıyorlar ve içinden bir tabanca çıkıyor. Silahı cezaevine sokmaya çalışırken yakalanan kişi sorguda kendisini şöyle savunuyor:
“Doğrusu çok şaşkınım, ekmekler ne kadar bozulmuş!..”
★★★
Cezaevlerine cep telefonu, uyuşturucu ve silahların sokulabildiği yıllar çok gerilerde kaldı.
Günümüzün yüksek güvenlikli cezaevlerinde deyim yerindeyse kuş uçurtulmuyor.
Örneğin toplumun Silivri Cezaevi olarak bildiği Marmara Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ne ziyaretçi olarak girmek istediğinizde bile, birkaç aşamalı ince kontroller sırasında gözünüzün içine kadar aranıyorsunuz.
Ben değişik tarihlerde üç kez Silivri’nin ziyaretçisi oldum.
Bunların hepsinde görevlilerin gayet nazik ve saygılı davranışlarıyla karşılaştım.
★★★
Hatta bir seferinde cezaevi yetkililerinden biri bize eşlik etti. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen kontroller sırasında önce ışın cihazından geçtik ve çoraplarımıza kadar arandık. Tam “artık bitti” derken, bu kez retina taramasına girdik. Açık görüş odasına giderken cezaevinin insanı basan havası çoktan üzerimize çökmüştü. Bunu hisseden kadın infaz-koruma memurlarının amiri “Buyurun, biraz dinlenin, size kendi ellerimle bir kahve yapayım” dedi. Musluktan doldurduğu suyla pişirdiği acı kahveyi afiyetle içip, biraz soluklandıktan sonra görüş yerine geçtik. Yaklaşık bir saatlik görüşmeden sonra çıkışta, tekrar aynı kontrollere tabi tutulduk. Cezaevinin dışına çıktığımızda kendimi tutamayıp derin bir “oh” çektim. O sırada bizi kapıya kadar uğurlayan yetkili “Uğur Bey, vaktiniz varsa kalın, öğle yemeğini birlikte yiyelim” demez mi? Bu davet üzerine; “Kardeşim size ne gibi bir kötülük yaptım da beni burada biraz daha alıkoymak istiyorsunuz?” demekten kendimi alamadım...
★★★
Cezaevinde olmak, o koşullara dayanmak zor, hatta ziyaretçi olarak birkaç saatliğine girmek bile zor.
Ama en yüksek duvarlarla çevrili, en güvenlikli cezaevleri bile, sadece bedenleri hapsedebiliyor.
Kafalardaki düşünceleri ve hayalleri demir parmaklıkların ardına koyabilen bir cezaevi, insanlar yaşadıkça asla inşa edilemeyecek.
Hele oradaki kişi haksızlığa ve hukuksuzluğa uğradığına inanıyorsa.
Yeter ki o kişi, başkalarının vuramadığı kelepçeyi, kendi elleriyle beynine geçirmesin!..