Eğer İstiklal Caddesi’ndeki bir vitrinde, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden gelen karlı görüntüleri, minicik bir monitörden yansıtan beyaz eşya satıcısını saymazsak, televizyon ekranını, ancak televizyoncu olduktan sonra görmüş biriyim!
Biz radyo yıllarında büyüdük. Haberleri radyodan aldık, maçları cızırtılı anlatımla da olsa radyodan dinledik, radyo tiyatrosunun tutkulu takipçilerinden olduk, şiir saatlerini, konserleri, Pazar eğlencelerini, edebiyat konuşmalarını, “arkası yarınları” kaçırmayanlar arasında yer aldık.
★★★
Bir de Türkçe tangolar...
İstanbul Radyosu’nun kadrolu sanatçıları arasında yer alan Fehmi Ege ve Necdet Koyutürk orkestralarının programlarını iple çeker, “Tango Kralı” olarak ünlenen Şecaattin Tanyerli’nin seslendirdiği “Sevdim Bir Genç Kadını”, “Sensiz Kaldığım Geceler”, “Papatya”, “Sana Nerden Gönül Verdim”, “Ayrılık” ve “Mazi” gibi (Necip Celal Andel’in bestelerinin de yer aldığı) ünlü tangoları, adeta kendimden geçerek dinlerdim.
Zaten bizim kuşaktan olup da, sevdiği kıza bu tangolardan söylemeyen, Attila İlhan’ın şiirlerinden okumayan delikanlı yok denecek kadar azdı. Bizler, Samatya Deniz Spor Kulübü’nde spor için toplanan semt gençleri, hem o tangoların sözlerini, hem de “Sisler Bulvarı” ve “Üçüncü Şahsın Şiiri”nin dizelerini ezbere bilirdik.
★★★
Lise yıllarında Tino Rossi hayranı olan Şecaattin Bey, hukuk fakültesini bitirmiş, ancak daha üniversite yıllarında şan dersleri almaya başlamıştı.
Henüz 21 yaşındayken sahneye çıkmış, daha sonra sanatçı kadrosunda yer aldığı İstanbul Radyosu’nda 44 yıl boyunca yüzlerce tango seslendirmiş, 30 civarında taş plak, 2 uzunçalar, 40 kadar 45’lik plak, kasetler ve CD’ler yapmıştı. “Tango Kralı” unvanını 1971 yılında da “Altın Plak” ödülüyle taçlandırmıştı.
Şecaattin Tanyerli
★★★
Hayat beni bu ölümsüz sesle Yeşilköy’deki bir otobüs durağında karşılaştırdı.
Bekarlığımda, sokaklarında dolaşırken mevsimlerin değiştiğini fark edebildiğiniz ender İstanbul semtlerinden biri olan Yeşilköy’de oturuyordum.
Bir sabah özel aracımla Ortaköy’deki İstanbul Televizyonu’na giderken, durakta tanıdık bir yüzün otobüs beklediğini fark ettim.
Yanılmış olmamak için arabayı sağa çekip bir süre dikiz aynasından dikkatlice baktım. Evet “O”ydu. “Tango Kralı” otobüs bekliyordu! Geri geri gidip arabadan indim ve “Şecaattin Bey, izin verirseniz sizi gideceğiniz yere kadar götürmek isterim” dedim. Mahcup bir yüz ifadesiyle benim yolumu uzatabileceğini, otobüsü beklemesinin daha uygun olacağını söyledi. Israr edince, teklifimi kabul etti.
Kapıyı açıp oturmasını bekledikten sonra direksiyona geçtim.
Radyoevine gidiyormuş. “Sizi Harbiye’deki İstanbul Radyoevi’ne bıraktıktan sonra Ortaköy’e geçerim, bu benim hiç unutmayacağım bir yolculuk olacak. Bırakın da yıllarca tangolarını hayranlıkla dinlediğim büyük bir sanatçıyı aracımda ağırlama onurunu yaşayayım” dedim.
Teybe de onun tangolar söylediği bir kaset koydum. Yolda epey sohbet ettik. Ölümsüz tangoların kendisindeki anılarını ilgiyle dinledim.
Ama üzgündü. Zira tüm birikimiyle geçmişte eniştesinden öğrendiği inşaat müteahhitliği yapmış. “Keşke yapmaz olsaydım. Kandırıldım ve elde avuçta ne varsa kaybettim” diyordu.
★★★
Radyoevine gelince hızla inip, kapısını açtım. Gösterdiğim ilgi ve saygıdan çok mutlu olmuştu. Bir süre sonra çok izlenen televizyon programıma da davet ettim ve henüz kendisini fark edememiş seyircilerin “Tango Kralı”nı tanımalarını sağladım.
Yaşadığı üzüntü ve sonrasındaki depresyonun tetiklemesiyle olsa gerek, erken sayılabilecek bir yaşta Alzheimer’e yakalandı. 73 yaşında da hayatını kaybetti.
Kabrindeki mezar taşının üzerinde “Tango Kralı” yazan Şecaattin Bey vefat etti ama seslendirdiği ölümsüz tangolar, insanlar var oldukça yaşayacak...
Mekanı cennet olsun...