Yazları Çeşme’ye gidiyoruz.
Dikkatimi çekiyor: İstanbul’dan, yurdun başka kentlerinden ve gurbetten gelen yazlıkçılar soluğu, çoğu seyyar olan midyecilerde alıyorlar. Satıcılar da tezgahtakileri “İzmir midyesi” olarak pazarlıyorlar.
Oysa midyelerin neredeyse tümü, Marmara’dan çıkarılıyor. Yazın İzmir’e her gün 2 TIR dolusu Marmara midyesi geliyor. Bunların büyük kısmı kayıt dışı, yani kaçak!
Marmara ve Ege midyelerini kabuklarının renginden kolayca ayırt etmek mümkün. Marmara midyesinin kabuğu siyah-kahverengi renklerin karışımını taşıyor. Ege çiftliklerinde (Karaburun) üretilenler ise küçük ve simsiyah oluyor.
★★★
Çalışkanlığı, üretkenliği ve halkın gündemini çok iyi takip etmesi nedeniyle her siyasi görüşten yurttaşın takdirini kazanan İYİ Parti Balıkesir Milletvekili ve Grup Başkanvekili Dr. Turhan Çömez’in araştırmasına göre; ülkemizde yılda 60 bin ton civarında midye tüketiliyor. Çiftliklerde üretilenler ise 10 bin tonu geçmiyor. Yani her yıl en az 50 bin ton midye denetimsiz, kontrolsüz biçimde tüketiliyor. Bunların dolma haline getirildiği yerlerdeki hijyen koşulları da bilinmiyor.
Çiftliklerin büyük çoğunluğu Marmara’da, Yalova ve Bandırma taraflarında faaliyet gösteriyor.
Peki çiftliklerde üretilen midyeler ne kadar temiz ve sağlıklı?
Marmara Denizi’ne irili ufaklı 200 kadar akarsu boşalıyor. Bunların tamamı sanayi bölgelerinin ağır metallerini, yani zehirlerini durmaksızın Marmara’ya taşıyor. Hele Gönen, Kepsut, Nilüfer, Susurluk ve Ergene ırmakları simsiyah bir renkle ve ağır koku saçarak boşalıyor. Çevresinde yaşayanlar Nilüfer Çayı için “Yılın moda rengi hangisiyse, o renkte akar” diyorlar.
Kirlenmenin ana nedeni; sanayi kuruluşlarının ve yerel yönetimlerin biyolojik arıtmaya bir türlü geçememiş ve bütün pisliği Marmara’ya boca etme kolaycılığından kurtulamamış olmaları...
★★★
Midye suyu süzen ve planktonlarla beslenen bir canlı.
Dev bir kanalizasyon ve çöplük haline gelen Marmara Denizi’nde çiftlikte yetişmiş olsa bile midyenin genel pislik ve ağır metallerden etkilenmemesi ne kadar mümkün olabilir? Cıva, manganez, nikel, kurşun, arsenik, kobalt, krom, bakır, kadmiyum ve titanyum gibi ağır metaller, insan bedenine girdikten belirli bir süre sonra Alzheimer, Parkinson, kanser, karaciğer yetmezliği gibi birçok hastalığa zemin hazırlıyor.
★★★
Özellikle sanayi atıklarının yoğun olarak denize karıştığı bölgelerde yetişen kabuklu ürünler, bünyelerinde yoğun miktarda toksik maddeler biriktirebiliyor. Bunların en tehlikelisi olan nörotoksinler hızla solunum felci yaparak, tüketen kişinin ani ölümüne sebep olabiliyor.
★★★
Peki çözüm ne?
Ülkeyi yönetenlere kısa ve uzun vadeli çözümler önermek mümkün.
Kısa vadede gıda denetimlerinden sorumlu Tarım Bakanlığı’nın denetimleri sıkılaştırması, Marmara’daki çiftlik midyelerinin satışına çok ayrıntılı analizler sonucu izin vermesi, kaçak midye pazarlamasının ise daha kaynağında, yani denizden çıkarılırken önüne geçmesi gerekiyor.
Marmara Denizi’ni uzun vadede zehirli atıklardan kurtarmak ve temizleyebilmek için buraya dökülen nehirlerin ıslah edilmesi, sanayi kuruluşlarının ve yerel yönetimlerin süratle biyolojik arıtmaya yönlendirilmesi ve bunların çalışmalarının sıkı biçimde denetlenmesi çözüm olarak görünüyor.
Ey yetkililer, Marmara Denizi S.O.S. veriyor, daha ne bekliyorsunuz?